Söylenen yalana karşısındaki inandırmanın şartlarından biri de aynı yalanı tekrar tekrar söylemektir. Yıllardır sistemli bir şekilde insanların bilinçaltına medyanın Fenerbahçeli olduğu yalanı empoze edilmeye çalışıldı. Medyanın Fenerbahçeli olmak bir yana konu Fenerbahçe olunca tüm ahlaki, insani değerleri, basın ve etik ilkelerini çiğneyecek şekilde aleyhe yayın yaptığı gerçeğini bu yolla gözlerimizden kaçırdılar. Ne de olsa bu ülkede bir şeyin şuyuu vukuundan beterdi.
-3 Temmuz Ve Medya-
3 temmuz sabahından itibaren yazılı ve görsel medya, asli görevi olan bilgilendirme, haber verme yerine servis edilen yalanları bire bin katarak futbolseverlere dayatma yarışı başlamıştı. Her konu da bölünen, birbirini yandaş-candaş ve sair adlarla suçlayan medya kuruluşlarının konu Fenerbahçe olunca bir bütün halinde hareket etmeleri, milli birlik ve beraberliğimiz açısından ilginç bir durumdu!
Daha sonra bizzat dosyanın savcısı tarafından yapılan haberlerin %90’ının yalan olduğu belirtilmesine rağmen yazılı ve görsel medyada yalan habercilikten dolayı istifa eden, görevden alınan olmadığı gibi özür dileyen veya biz yanlış yaptık diyen bile olmadı. Sadece sürecin başından beri “NEDEN” diyerek sorulması gereken soruları soran, kurgunun bir parçası olmayıp olması gerektiği gibi olaylara soğukkanlı bir şekilde yaklaşan Fotospor gazetesi kapandı.
-Sözünü Yükseltemeyenler Seslerini Yükseltirler-
Sipariş manşetlerle, gizlilik kararı olan(!) dosyadan servis edilen tape ve resimlerleri çarpıtarak, saatlerce süren içinde sporun “s” nin bile konuşulmadığı spor programları (!) ile Fenerbahçelileri ve kamuoyunu Fenerbahçe’nin şike yaptığına inandırmaya çalıştılar. Sözleri yüksek değildi; rakipleri güle oynaya kazanırken her maçta bir savaş yaşayan Fenerbahçe taraftarını inandırmak için seslerini yükseltmeyi denediler.
-Medyanın Yaptığı Fenerbahçe’nin Şikesini Yayınlamak Değil Fenerbahçe’ye Karşı Medya Şikesiydi-
3 Temmuz sabahı televizyonlara çıkıp Emenike’nin para sayma görüntülerinden, polisin şike için para teslimini belgelediğinden, şikenin kesin olduğundan bahseden muhabirler figüranlardı. Senaryoda kendilerine hangi roller biçilmiş, rollerine hangi kelimeler düşmüşse söylediler ve sahneden çekildiler. Rolleri bitmişti. Daha sonra asıl oyuncular senaryodaki rolleri gereği ortaya çıktılar. Bu rolleri hala devam ediyor, düşük ratinglerine, tüm kirli geçmişlerine rağmen hala spor programları yaparak zehirlerini kusmaya devam ediyorlar. Temiz futboldan bahseden medyadaki bu oyuncuların kendilerinin kirli olmasının hiçbir önemi yoktu. Senaryo neyi gerektiriyorsa onu söylüyorlardı, bu yeterliydi. “Show must go on” du.
-Çıkarlar Konuşursa Vicdan Susar-
Fenerbahçe taraftarı sürecin ayrıntıları ortaya çıktıkça, her fırsatta etik değerlerden, ahlaktan, insani ve vicdanı duygulardan bahseden kimi spor yazar ve yorumcularının gerçekleri göreceğini, özür dileyeceğini düşündüler oysa bu isimler en başından beri Fenerbahçe’nin temiziz diyenden daha temiz olduğunu biliyorlardı. Ama çıkarlar söz konusu olunca vicdan susuyordu. Süreçte “Fenerbahçe suçsuz” demek işsiz kalmak, programlara çıkarılmamak demekti. Mafya babalarına pasaport temin edenler, tapelerde çete reisliği ile suçlanan kişilerden talimat alanlar, ağzından çıkan iki laftan biri küfür olanlar, iftiradan sabıkalı olanlar spor programlarında yorumculuk yapmaya devam ederken sürecin başlarında “Aziz Yıldırım Şike Yapmaz” diyen Türk Futbolunun efsane isimlerinden Turgay Şeren o günden sonra spor programlarına çıkarılmadı. Etikçi ve yüksek değerlere sahip spor yazarları (!) verilmek istenen dersi hemen almıştı. Ne de olsa ahlaki zaafları olsa da zeki çocuklardı.
-Medyanın Hukuk Derdi Yok, Amigo Medya-
Fenerbahçe taraftarının haklı tepkisi, kendilerine dayatılanlara kayıtsız şartsız inanmak yerine süreci sorgulaması taşeron medyayı rahatsız etti. Gerçeklerin değil kendilerinin servis ettiği yalanların konuşulmasını istiyorlardı. Gerçeğin otoritesi yerine otoritenin gerçeği kabul edilmeliydi. Karanlığı seviyorlar gerçekler aydınlanmasın hep karanlıkta kalsın istiyorlardı. Medyanın hukuk derdi yoktu çünkü medya taşerondu. Gönüllü oldukları “kamuoyunu ve Fenerbahçelileri şikeye” inandırma işi için tüm ahlaki vicdani ve hukuki değerleri bir köşeye bırakıp, amigoluğa soyunmakta bir sakınca görmüyorlardı.
-Süreçte Kaybeden Medya Oldu-
Medya kendi yalanlarına Fenerbahçe taraftarını inandıramadığı gibi süreçte deşifre de oldu. Artık yalanlarına Fenerbahçe taraftarını inandırmaları mümkün değil. Bir kısım spor (!) yazarlarının hırçınlıklarının, taraftarı düşman görmelerinin, ağızlarından salyalar saçarak Fenerbahçe’ye saldırmalarının en büyük nedeni de bu.
Bu ülkede gazeteler değil okumak yere bile serilemeyecek kadar kirli ve maalesef bu kirden temizlenme niyetleri de yok.